3 Ekim 2008 Cuma

Yayla Turu; Topçam ve Çambaşı

Bayramın birinci gününü klasik bayramlaşma faslıyla geçirdikten sonra ikinci gün Yayla turu yaptık. Ben daha Ordu'ya gelmeden annem ve halamlar bu organizasyonu yapmışlar, benim aksi davranışa girmem şık olmazdı, zaten böyle güzel bir yayla turuna hayır denmezdi. Halamın eşi Cemal eniştemizin sponsorluğunda sabah güneşli güzel bir hava ile şehir merkezinden hareket ettik. Yaylacılara hemen taktik vereyim. Eğer şehir merkezinde hava güzelse yaylada havanın açık olma şansı yüzde ellidir. Eğer şehir merkezinde hava kapalı veya hafif yağışlıysa o gün yayla turuna çıkmamak gerek, sis ve çiseleyen yağmur nedeniyle zevk almak olanaksızdır.

İlk etapta amacımız yeni yapılan yol vasıtasıyla Topçam beldesine ulaşmaktı. Topçam ilçesine giden yol yeşil bir vadide yer alıyor ve Melet ırmağı boyunca ilerliyor. Yaklaşık 80 kilometrelik bu yolda bol bol akan çayları ve yüksek dağları görebiliyorsunuz. Bu yol sonunda Topçam'da kurulacak elektrik santrali ve baraj nedeniyle yol sıfırdan yapılmış, virajlı sarp dağlara tam ondört tünel açılmış. Dolayısıyla yayla yolculuklarının en zahmetli yönü olan araçla seyahat bu etapta sorunsuz geçti.
Çok yoğun yağmurların yaşandığı yaz ve sonbahar nedeniyle her yerden adeta su fışkırıyordu. Hatta fındık bahçelerinin içinde bile su kaynakları ve çaylar oluşmuş. Yolun ortasında karşılaştığımız şelale beni çok şaşırttı. Böyle debisi olan böyle güzel bir şelale başka bir ülkede olsa yanına bir yemek tesisi kurulur, en az 20 avro oradan kazanılır, şelalenin etrafı çevrilir, 10 avro da giriş ücreti alınır.

Yaklaşık bir buçuk saat sonra Topçam ve elektrik santralinin yapıldığı bölgeye ulaştık. Topçam daha önceleri belediyeyken nüfusu 2.000'in altına düştüğünden beldeliğe düşürülmüş vadinin ortasında şirin bir kasaba. Dağların etrafı fındık ağaçlarıyla çevrili. Hüzünlü bir görüntüsü vardı Topçam'ın. Çok vakit kaybetmeden Çambaşı yaylasına doğru yol almaya başladık.
Topçam'dan biraz yayla yolunda yükselmeye başladığımızda hem fındık ağaçları kayboldu hem de havanın tadı kaçmaya başladı. Kızılağaç ve Zile yayları yolu üzerinde bol bol Kuşburnu ağaçları gördük. Yüksek dağlar boyunca toprak yolda yavaş yavaş sürdük arabamızı. Kızılağaç ve Zile yaylalarında tipik yayla evlerinin arasından geçtik, koyunlarını otlatan çobanlarla selamlaşıp yolumuza devam ettik. Topçam'dan Çambaşı'na geçişimiz yolun dağ yolu olması nedeniyle yaklaşık iki saat sürdü. Çambaşı yaylasında gelmeden önce bir gün önceki soğuk ve yağışlı havanın etkisini daha yüksekteki karşı dağlarda kar olarak gördük. Böylece yılın ilk karını görmüş olduk.

Çambaşı şehrimizin en popüler yaylası. Çocukken gittiğimde sayısı yirmi civarında ev ve birkaç restaurant görmüştüm. Geçen yıllar boyunca Çambaşı yaylası çok gelişti. Öncelikle yolun asfalt olması nedeniyle yol bir buçuk saate düşmüş. Sonra çok sayıda dağ evi yapılarak merkezin gelişmesi sağlanmış. Açılan yeni et-balık tesisleriyle de turistik konsept tamamlanmış.
Biz yemek için alabalık tesisine gittik. Tesiste yer alan çok sayıda alabalık havuzu içinde alabalıkların, en küçük yavru halinden soframıza geldiği 250 gramlık haline kadar gelişimini izleyebiliyorsunuz. Fiyatlar İstanbul'la kıyaslandığında tüm Anadolu'da olduğu gibi çok cazip kalıyor. Çambaşı yaylasında biraz gezinip yöresel birkaç şey aldıktan sonra dönüş yolculuğunda da köy ürünleri alarak Ordu'nun yolunu tuttuk. Akşam eve döndüğümüzde tatlı yorgunluğun yanında çok güzel anılar ve enstantaneler hafızamızda yer edindi.

Hiç yorum yok: